28 Haziran 2011 Salı

Mescid-i Aksa tehlikede!

Miraç Kandili ve Dünya Mescid-i Aksa günü dolayısıyla İHH'nın internet sitesinde yayınlanan Şeyh Raid Salah’ın Uluslar arası Mescid-i Aksa Sempozyumu’nda sunduğu tebliğin bir kısmını ben de aynen burada paylaşıyorum.


1. Mescid-i Aksa işgal altındadır, dolayısıyla tehlikededir. Eğer işgalden kurtulamazsa, tehlike devam edecek ve söz konusu tehlike ancak İsrail işgali ortadan kalkarsa sona erecektir.

2. Mescid-i Aksa’yı bağrında taşıyan Kudüs işgal altındadır ve tehlikededir. Bugün için artık Kudüs’ü çepeçevre kuşatan tehlike ile Mescid-i Aksa’yı saran tehlike arasında bir fark söz konusu değildir. Zira, tehlike tektir ve kaynağı da aynıdır; o da İsrail işgalidir. Bu işgalin güttüğü hedeflerin sonuncusu ise, ancak bütün bir Kudüs Yahudileştirilir ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu mekâna efsanevi mabet(!) inşa edilirse gerçekleşmiş olacaktır.

3. Bundan dolayı tarihî Siyonist projenin ve İsrail’in işgal stratejilerinin mimarlarından biri olan David ben Gorion şöyle der: “Kudüs’süz İsrail’in hiçbir kıymeti yoktur. Mabed’siz de Kudüs’ün hiçbir değeri olamaz.”

4. Kudüs’ün Yahudileştirilme planı, İsrail işgalcilerinin hesaplarına göre Mescid-i Aksa’nın yalnızlaştırılıp izole edilmesi hedefine yöneliktir. Mescid-i Aksa’nın yalnızlaştırılması ise, onun üzerindeki mutlak İsrail egemenliği için atılması gereken zorunlu bir adımdır. Bu yolla Aksa üzerinde egemenlik kurmak isteyen herhangi İslami bir yapı devre dışı bırakılacak ve daha sonra da arazisi üzerine efsanevi mabet inşa edilecektir.

5. Şu hususu iyi anlamak gerekir: Mescid-i Aksa’nın yerine inşa edilecek olan efsanevi mabet, Amerika’daki “Siyonist Protestanlar” (Evanjelistler) olarak bilinen yeni muhafazakârlar tarafından da kabul edilmektedir. Bunlar, Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine efsanevi mabedin yapılmasının, “Armagedon Savaşı”nın hızlandırılması anlamına geldiğine inanıyorlar.

6. Bu gerçek de göstermektedir ki, Mescid-i Aksa, Siyonist politikanın yanı sıra yeni muhafazakârlar tarafından da düşman ilan edilmiştir. Bu sebeple Aksa kıskaç altındadır, bu da onun gün geçtikçe daha büyük tehlikelere maruz kalacağının bir alametidir.

7. Ayrıca şu yanılgıya da düşmemek gerekir ki, bugün için Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı ve düşmanlıklar -iddia edildiği gibi- sadece belli bir grup aşırı Yahudi’nin işi değildir. Tam tersine bu saldırıları sürdürenler, bizzat işgalci İsrail’in resmî kurumlarıdır.

8. Şu ana kadar Kudüs’ü de Mescid-i Aksa’yı da işgal altında tutan kurumlar bunlardır. Ayrıca Kudüs’ü Yahudileştirmek ve arazilerine, evlerine, mukaddesatına ve kurumlarına işgalci ellerini koyma hedefiyle her türlü yıkım yönteminin planını yapıp uygulamaya geçirenler de onlardır.

9. Mescid-i Aksa’ya yönelik her çeşit saldırının planlayıcıları ve uygulayıcıları da onlardır. Mesela, 1967 yılından günümüze kadar, Mescid-i Aksa’nın altında birbirine bağlı ağlar kuracak tünelleri kazma işini bizatihi onlar yürütmektedir.

10. Mescid-i Aksa’nın bölümlerinden biri olan “Burak Duvarı”na çeşitli yalanlarla “Ağlama alanı” adını verip orayı göz göre göre ele geçirme emelinin bir ön adımı olarak 11.06.1967 tarihinde el-Meğaribe mahallesini yerle bir edenler de onlardır.

11. Mescid-i Aksa’yı bütünüyle ele geçirme planının bir başlangıcı olarak onun kapılarından biri sayılan el-Meğaribe Kapısı’nın anahtarlarına el koymak suretiyle 1967’den bu yana söz konusu kapının idaresine tam anlamıyla egemen olanlar da onlardır.

12. Daha sonraları Mescid-i Aksa’nın bütün kapılarının idaresine el koyan, askerlerine bu kapıların önünde gece-gündüz nöbet tutturan ve âdeta Mescid-i Aksa kendi özel mülküymüş gibi dilediğinin girmesine müsaade edip dilediğini engelleyenler de onlardır.

13. Mescid-i Aksa’nın bütün kapılarının kontrolünü eline aldıktan sonra düşmanlığında sınır tanımayan ve bugün o bölgede olup biten her şeyi tam anlamıyla kontrol altına alma çabası içerisinde Mescid-i Aksa için zorunlu hâle gelen restorasyon malzemelerinin bile içeriye alınmasına engeller çıkartan, oruçluların iftariyeliklerine müsaade etmeyen, mescitte vaaz veren bir kısım davetçileri tutuklayan ve hatta bazı Müslümanları, el-Meğaribe Kapısı’nın yakınında namaz kıldıkları gerekçesiyle tutuklayacak kadar haddini aşanlar da onlardır.

14. En sonuncusu, 2007’nin başlarında yaşanmış olan birçok cinayeti Mescid-i Aksa’nın hareminde işleyenler de onlardır.

15. Mescid-i Aksa’nın altındaki tünellerde Yahudi havrası inşa edenler de onlardır.

16. Mescid-i Aksa’nın altındaki tünellerde bir İsrail müzesi kuranlar da onlardır.

17. 1967’den sonra Mescid-i Aksa’nın müştemilatından biri olan Tenkiziye Medresesi’ne el koyup daha sonra Aksa’nın namazgâhlarından biri olan bu medresenin namazgâhını bir Yahudi havrasına dönüştürenler de onlardır.

18. Mescid-i Aksa’nın her tarafına gizli veya açık kameralar yerleştirip ahalimizin mescit içerisindeki bütün hareketlerini gözetlemeye çalışanlar da onlardır.

19. Mescid-i Aksa’ya her gün istihbaratçıları, işgal askerleri ve özel birlikleriyle baskınlar düzenleyen ve hiçbir sınır tanımadan Kubbetü’s-Sahra’ya, Mescid-i Aksa’ya el-Mervani namazgâhına girip namaz kılan mümin erkek ve kadınların önünden pervasızca geçen ve hatta namaz kılmakta olan bir kısım Müslüman’ı tutuklayanlar da onlardır.

20. İsrail halkını zorla da olsa Mescid-i Aksa’ya girmeye teşvik edip dinî merasimlerini orada yapabilmeleri için her türlü güvenlik önlemlerini alanlar da onlardır.

21. Her gün binlerce yarı çıplak kadın ve erkek turisti Mescid-i Aska’ya fütursuzca sokanlar da onlardır.

22. Yine, 2007 yılının başlarında Mescid-i Aksa’nın müştemilatından biri sayılan el-Meğaribe yolunun yıkımını başlatan ve el-Meğaribe Kapısı’nı yıkıp söz konusu yol üzerine sağlam bir askerî köprü yapma niyetinde olduğunu açıkça ifade eden ve tankların, kamyonların ve iş makinelerinin bu sağlam köprü üzerinden kolaylıkla geçip Aksa’ya gireceğini ilan edenler de onlardır.

23. Mescid-i Aksa’nın namazgâhlarından biri olan Burak Namazgâhını bir Yahudi havrasına dönüştürme niyetinde olduklarını açıkça belirtenler de onlardır.

24. Keza, Mescid-i Aksa’nın müştemilatından biri olan Tenkiziye Medresesi’nin enkazı üzerine dünyanın en büyük havrasını inşa ederek Aksa’nın iç avlularını bu büyük havranın avluları hâline getirme arzusunda olduklarını açıkça ifade edenler de onlardır.

25. Ayrıca yalan ve hileyle Mescid-i Aksa’nın iç avlularını kamuya ait alanlar gibi lanse eden ve -söz konusu alanların Mescid-i Aksa’nın ayrılmaz birer parçası olduğunu çok iyi bilmelerine rağmen- bunların Kudüs belediyesinin yönetimine bağlı olduğunu iddia etmeye başlayanlar da onlardır.

26. El-Mervani Namazgâhına ve eski Mescid-i Aksa’ya açılan ve hâlihazırda kapalı tutulan birtakım dış kapıları açarak söz konusu namazgâhların Yahudi havralarına dönüştürülme planlarını yapanlar da onlardır.

27. Eski Kudüs’ün ve bütün Selvan semtinin altından Mescid-i Aksa’ya doğru uzanan tüneller ağını kazma faaliyetlerini aralıksız sürdürenler de onlardır.

28. Şunu özellikle vurgulamak gerekir ki, işgalci İsrail kurumlarının bugün yapmakta oldukları faaliyetler, sadece Mescid-i Aksa’nın yerine kurulması planlanan mabedin ön adımlarıdır.

29. Bu sebeple işgalci İsrail kurumları; arazi, servet ve bütün imkânlara sahip olmalarına rağmen şimdiye kadar bir mabet inşa etmiş değillerdir. Çünkü onların hedefi, sadece Mescid-i Aksa’nın yerine efsanevi bir mabet inşa edebilmektir.

30. Bütün bunların yanı sıra işgalci İsrail kurumları, Mescid-i Aksa’yı çepeçevre kuşatacak bir biçimde bir dizi Yahudi havrası inşa etmeye de gayret göstermektedirler.

31. Öte yandan İsrail, yıkıcı gayretlerini işgalci İsrail kurumlarıyla birleştirerek Kudüs’ü Yahudileştirme ve Mescid-i Aksa’nın yerine efsanevi mabedi inşa etme çabası içerisindeki aşırı Yahudi örgütlerinin güvenliğini sağlamaktadır. Çok sayıdaki bu örgütlerin en meşhur olanları el-Ad, Atrat Kuhenim ve Mabed Mütevellileri’dir.

32. Bütün bunlar Mescid-i Aksa’nın tehlikede olduğu anlamına gelmektedir. Bu da mescide ve Kuds-ü Şerif’e yardım etmenin her birimiz için acil ve kaçınılmaz bir vazife olduğunu göstermektedir. Hiç kimsenin bu görevden kaçınmasının bir mazereti olamaz. İmanın en zayıf noktası, işgal altındaki Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmaktır. Bu dava, İsrail’in onlar üzerindeki işgali sona erinceye kadar asla bitmeyecek bir davadır.

20 Haziran 2011 Pazartesi

"Leyla ile Mecnun Soundtrack" çıkmadan korsana düşüyor.


Son haftaların en merakla beklenen dizilerinden birisi Leyla ile Mecnun. En azından çevreme baktığımda bunu görüyorum. Yayınlandıktan sonraki 2-3 gün boyunca da etkisinden kurtulamayan kişiler var, benim gibi. Baştan aşağı orjinal bir dizi Leyla ile Mecnun, gördüğümüz diğer komedilerle uzaktan yakından alakası yok.

Daha ilk bölümlerden beri takip ettiğim dizi gittikçe güzelleşiyor. Sonu nereye varacak ben de merakla bekliyorum.

Dizinin en güzel yanlarından birisi de bana göre dizide oyuncular tarafından seslendirilen parçalar. Bir nevi "cover" yapılmış şarkıları git gide her bölümde yer etmeye ve nihayet insanların diline dolanmaya başlıyor.

Ben de bir süredir düşünüyorum, keşke bu şarkılardan bir albüm yapsalar diye. Sonra beklemektense harekete geçmek gerektiğini düşündüm, aklıma geldiği kadarıyla dizide seslendirilen parçaları topladım. İşte birbirinden güzel o şarkılar...

Sevdalılar Beni Anlar

Dizinin 5. bölümünde seslendirildi şarkı. Mecnun, peşindeki orkestra ve tabiki İsmail abi ile birlikte Leyla'nın evinin önüne gidiyor ve "serenat" yapıyor.



Şarkının orjinali Ferdi Tayfur'dan: http://youtu.be/5SsmQYlOa0g

Bu Gala Daşlı Gala

12. Bölümde geçen şarkı, Erdal Bakkal'ın hayalinde seslendiriliyor:



Bu Azeri türküsünün bir başka versiyonu da Ahmet Kaya'dan: http://youtu.be/e8CP-PVtfOM

Ben de Özledim

15. bölümde Mecnun, İsmail abi ve Erdal Bakkal; Leyla'nın düğününü basıp orkestradan enstrumanları alıp şarkıya başlıyor:



Şarkı yine Ferdi Tayfur'dan: http://youtu.be/zo7OjqY5EiM
Ama Ogün Sanlısoy versiyonu da gayet iyi: http://youtu.be/IJin5xQt0mg

Bu Kıza Kadar

Henüz dizi yayınlanmadan internet ortamında paylaşılan şarkı bir anda popüler hale geldi. Afroman adlı grubun Because I Got High şarkısından uyarlanan şarkı 17. bölümde geçmişti:



Orjinali: http://youtu.be/Xxz2m7BFBrU

Yeni uyarlamalar için heyecanla bekliyoruz desek yeridir. İyi ki varsın Leyla ile Mecnun :)

13 Haziran 2011 Pazartesi

Sizin oy attığınızla kazanan partinin bir olduğunu ben daha hiç görmedim hayatımda!



Bir seçim daha geçti gitti. Kazanan, kaybeden, sevinen, üzülen, hazmedemeyenlerle dolu ortalık.

Seçim için tahmin yapmadım, daha doğrusu yaptım ama düşük bir tahmin. Çünkü her yaptığım tahmini ezip geçiyor Ak Parti. En son 2007 seçimlerinde bir arkadaşımla girdiğimiz "Ak Parti tek başına iktidar olur mu olamaz mı?" iddiasını benim bile tahmin edemeyeceğim bir oranla kazanmıştım. Bu konuda da teşekkürlerimi ileteyim yeri gelmişken.

Gelelim sonuçlara... Dünkü yazım bir aşağıda, beklentilerim de ortadaydı. Has Parti konusunda hayal kırıklığına uğradım. Saadet Partisi'ni bile geçemediler sıralamada. Yine de bu parti zamanla oturacaktır. Ak Parti'de bir sonraki dönem Tayyip Erdoğan'ın olmayışını bir fırsat bilebilirler. Bir de şu Bekaroğlu konusuna çözüm bulsalar valla ben de rahatlayacağım...

En çok üzüldüğüm ise Ankara 2. Bölge adayı Aynur Bayram'ın 2000'den az oy almasıydı. Muhafazakar diye tabir edilen seçmenden daha fazlasını beklerdim. Ak Parti'den eksilecek 50 bin oy bile çok fazla şeyi değiştirmezdi...

CHP her zamanki gibi. Seçim öncesi hedeflerinden çok uzakta kaldılar. Yine de oy oranı ve milletvekili sayılarını artırdıkları için tebrik etmek gerek. Bir ileri iki geri değişim bu kadarını getiriyor işte. Değişim konusunda daha inançlı olmaları onlara pek fazla oy da kaybettirmeyecek, bunu Cuhmuriyet Güç Birliği'nin hezimetinden çıkarıyorum. Bilmiyorum ne kadar haklıyımdır...

MHP beni şaşırttı. Söyleyecek bir şey yok. Mecliste olmaları güzel. Yoksa 36 BDP'linin bulunduğu meclis için "Kürtler var da Türkler niye yok?" yorumu yaparlardı tahminimce. Sahi, 36 vekil çıkaran BDP de şaşırtıcı derecede başarılıydı. %10 seçim barajı saçmalığının bir işe yaramayacağını açık açık gösterdiler. Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan gibi isimlerin yer alacağı meclisten umutluyum. İnşallah son zamanlarda artan Kürt faşistliği konusunda bir frene basar BDP.

Ak Parti'nin 330 milletvekilini bulamaması ise bir yerde olumlu. Bu da Ak Parti ve Tayyip Erdoğan'ı frenleyecek unsur olacaktır. Diğer bir güzelliği de; artık hiç kimse "Ak Parti kafasına göre yasa yapıyor" diyemeyecektir.

Ben sevdim bu meclisi. Halkın %96'sı mecliste temsil ediliyor (Başörtüsü meselesi hala çözülmüş değil, bu da hepimizin kocaman bir ayıbıdır. Atlamamak gerek). Hayırlı olmasını diliyorum.

Sabahtan beri farklı görüşlerden 10 tane gazete okudum, seçim sonuçlarını görmekten sıkıldım. Nasıl kurtulacağım derken de aklıma bu akşam 21:55'te yayınlanacak olan Leyla ile Mecnun'un yeni bölümü geldi. Seçim özel yayınımız sanırım buraya kadar. Takip ettiğiniz için teşekkürler. Öptüm, bay bay. (Koskocaman adam hiç öptüm, bay bay der mi ya...)

11 Haziran 2011 Cumartesi

Her yıl sandık geliyor önümüze, bir çaresini bulsak?


Henüz 9 ay önce kurulmuştu sandıklar önümüze, şimdi tekrar, tam 9 ay sonra aynı gün sandığa gideceğiz. Bu sefer genel seçim için. İlk kez genel seçimlerde oy kullanacağım.

Devlet tarafından reşit sayılmadığım yıllarda hep oy kullanmayı düşlerdim. O yıldan beri her sene bir seçim oluyor. Şimdiden bıktım vallahi. Sanırım 2012'de de cumhurbaşkanlığı seçimi olacak. anlaşılan kurtuluş yok bize.

2007 genel seçimini hatırlıyorum. Oy kullanamayacak olmama rağmen epey heyecanlıydım. Çünkü artık görüşlerimin nasıl da aşağılandığını fark etmeye başlamıştım. Onlara kalsa kendileri çok akıllı, ben aptaldım. Beni babamla aynı partiye oy vermekle suçlayanlar (?) dedeleriyle aynı partiye oy veriyorlardı o zamanlar. Şimdi de öyleler muhtemelen. Ne değişti?

Her iki kişiden birinin "göbeğini kaşıyan adam" olması ise iyiden iyiye sinirlendirmişti onları. Şimdi resmen baş derdimiz halini alan Kemalizm de bu süreçte tavan yaptı zaten. Kemalizm, gücünü tahammülsüzlükten ve hatta bilgisizlikten alarak kartopu misali büyüdü, büyüdü.

Ne diyorduk, ilk kez genel seçimlerde oy kullanacağım. Bu yıl seçim atmosferini önceki seferlerde olduğu kadar hissedemedik. Aday listeleri bile gecikti. Artık sandık kurup kaldırmaktan bıktı ülke sanırım. Aday adaylığı sürecinde farklı pozisyonumla bazı maceralar yaşamakla birlikte, sonrasında sıradan bir vatandaş gibi uzaktan seyrettim seçim ortamını. Birçok lider geldi miting için, gitmedim hiç birine. Sadece Devlet Bahçeli'yi stand-up niyetine izlemeye gidecektim ama o da şehrimize teşrif etmedi maalesef...

Eskişehir'de renkli bir seçim atmosferi var. En büyük kaynağı da bana kalırsa Ahmet Abi. İnci Sözlük adayı Tekel Savaşçısı Ahmet Abi, barajı zorlayacak gibi geliyor bana. Neden olmasın? Burası ilginç bir şehir. Ak Parti'de ise Nabi Avcı'nın adaylığı memnun ediyor beni. Geleceğin iletişimcisi olarak yaşadığım şehirden iletişim profesörü bir milletvekili çıkacak olmasını olumlu karşılıyorum. Bu alandaki faydalarını da göreceğiz inşallah. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'le de seviyeli bir pozisyonda olacağını umuyorum. Seleflerinden Murat Mercan gibi partisini ve kendisini rezil etmeyecektir.

Açıkcası oyumun rengi şu güne kadar belli değildi. Oy kullanmama planım da vardı hatta. Evet, hiçbir siyasi parti tam olarak fikirlerimi savunamıyor. Bu da imkansız zaten. Bunun olması için her birey kendi partisini kurmalı belki de. En azından bu konu üzerine düşünenler olarak. Ama fikirlerini kendime yakın bulduğum, Numan Kurtulmuş'un başkanlığını yaptığı Has Parti idi. Mart ayında kendisiyle tanışmamız vesilesiyle bu işten anladığına kanaat getirdim. Ama mevcut haliyle onaylamadığım seçim barajı nedeniyle üzülerek meclise giremeyeceklerini düşünüyorum. Şimdi "herkes böyle düşündüğü için barajı geçemiyor" edebiyatı yapmanın lüzumu yok. Has Parti hem çok yeni, hem de görünüş itibariyle elit bir parti. Elitten kastım halka üstten bakan değil; eğitimli, kültürlü, insanlara ve fikirlere karşı anlayışlı ve hoşgörülü bir oluşum Has Parti. Ama halka sunacakları, CHP'den pek farklı değil. Yine de bir oyu hak ediyorlar, eğer ki kritik süreçte olmasak...

Kendisine oyumla destek veremesem de dualarımla destek verdiğim bir bağımsız aday var; Aynur Bayram. Ankara 2. bölgeden aday olan Aynur Hanım, başörtüsüyle seçilebilmesi en mümkün görünen milletvekili adayı. Sarı basın kartı olmasına rağmen meclise alınmayan Aynur Bayram, meclise bu kez milletvekili olarak girmek için çaba gösteriyor. Sanırım binlerce aday arasında düşünmeden oy vereceğim tek kişi kendisi olurdu ama kendisiyle aynı seçim bölgesinde değiliz malesef. Ankara 2. bölgedeki seçmenlerden kendisini desteklemelerini rica ediyorum bu yüzden.

CHP ve MHP artık klasikleşmiş "loser" psikolojisiyle hareket ettiler seçim dönemi boyunca. Muhalefet olmayı kendilerine hedef koydular. Seçime saatler kala MHP'nin barajı aşma ihtimali bile kesin değil. Halktan aldıkları mesajları güzelce yorumlamaları gerekecek. CHP bir ileri iki geri devam ettiği değişim çalışmalarını daha sağlam temellere oturtmalı. Yalan yanlış bilgilerle halkı ikna etmeye çalışmamalı.

BDP'nin "sivillik" çıkışını başta olumlu karşılamıştım. Sivil cuma namazı çıkışı güzeldi bir nebze. Fakat son günlerde çıkan Kürtçe ezan ve Cuma namazıyla dalga geçen BDP'liler, bu partiye olan güvenimi tamamen aşağıya çekti.

Diğer yanda daha marjinal partiler var. SP artık geleneğe hapsolmuş vaziyette. BBP küçük çıkışlar yapıyor ama MHP ve Ak Parti arasında paylaşılan oylardan onlara sıra gelmiyor. DP statükonun kalesi haline gelmiş durumda. Diğer partiler kendi yağında kavruluyor vaziyette. Bazılarının neden var olduğu konusunda en ufak bir fikrim bile yok hatta.

Bunca kelam etmeme rağmen aslında çok da umursamıyorum bütün bunları. Kazananı belli bir seçime giriyoruz. Sadece yeni anayasayı yapabilecek çoğunlukta bir oy çıkacak mı Ak Parti'ye, bunu merak ediyorum. Farklı hayaller kuranlar da yarın bu saatlerde bana ve alakalı-alakasız bir çok kişiye küfretmekle meşgul olacaklar. Bir kısmını şu anda Twitter üzerinden takip ediyorum. Erken başlamışlar hakaretler yağdırmaya. Hiç gerek yok böyle şeylere... Allah hepimize birer beyin ve akıl vermiş, hepimiz bunu kullanarak bazı tercihler yapıyoruz. Tercihlerimizin farklılığı bizi birbirimize düşman edecekse, o beyinleri çöp kutusuna atmak en mantıklısı.

Şu kazansın- bu kaybetsin dileklerimden çok, sağlıklı bir seçim olması temennilerim var yarın için. Sabah uyanacağım, göbeğimi kaşıyacağım, kafama bidonu geçirip dağ başındaki okula gidip oyumu kullanacağım. Vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Allah utandırmasın, seçtiğimiz insanlar sözlerinden dönüp bizleri temsil ettikleri gerçeğini unutmasınlar. Diğer türlü ahirette iki elimiz yakalarında olacak. Siyaset zor iş, vesselam...

Not: Üstteki fotoğraf 2007 seçimlerine ait İstanbul 2. Bölge oy pusulasıdır. 2007 seçimlerinin en uzun oy pusulası oluyor kendisi.

7 Haziran 2011 Salı

Haziran



Kim ölüyor hayvanların
Kızışarak daraldığı zamanda
Bir pazu marazından yıkılmadı o kollar
Güç istifi kanın
Saklanmış kadınlıkların.
Ve kız kaleleri
Ehli hicaplara saklı
Muhasaralanmış önlerine perdeler akmış
Atmacalar
Gezgin kuşlar
Yeni çığlıklar yepyeni
Hücuum sesleri
Hangisi
Daha önde belirsiz buyruk mu ermi
Dayanamayıp çöken duvarlardan
Gerilip yırtılan kaslardan duyulan en çok çocuk davetleri

O av etleri rahleler sandukalar
Karanlıkla katılaşan nöbetçi baskıncı silüetleri
Ve açın güller bir sabah daha açın
Bakın Tanrı konuğu insanlar bütün türleriyle
Şu bizim yeryüzünde
Toprakta gel! gel! nöbetleri

*

Vefatının 24. sene-i devriyesinde Cahit Zarifoğlu'nu anıyoruz. Rabbim rahmetiyle muamele etsin...