6 Aralık 2010 Pazartesi

Eski şehrin romantizmi


Saat 8:00. Bu saatte sokaklarda olmam pek alışılmış birşey değil. En iyi ihtimal tramvay kalabalığında okula yetişmeye çalışıyor olurum heralde.

Kahvaltı yapmadan dışarı çıktığım nadir günlerden biri. Bir simitçi arıyorum. Adalar'a geçince, soğuğu hissettiği belli, pek kibar, benim gibi kahvaltısız dışarı çıkanların yardımına yetişmek için orada bulunan simitçi çıkıyor karşıma.

Güzellerinden alıyorum bir tane. Adalar'da yürüyorum. Alışılmış kalabalığın oluşmadığı saatler bunlar. Avare gezen birkaç kişi ve işi gücüyle uğraşan birkaç kişi. İkisinin tam arasındayım. İşim olmasına rağmen avare, yavaş yavaş ilerliyorum.

Cafcaf'ın son sayısına takılıyor gözüm. Bu kadar erken beklemiyordum. Cebimdeki tüm bozuklukları çıkardım, uzattım bayideki ablaya: iki lira. Bir elimde sıcak simit, diğerinde Cafcaf, sonbahardan bozma bir sabah ayazı elime ve yüzüme kastetmesine rağmen yürümeye devam ettim...

Sonra baktım ki bu dergiyi çok seviyorum, onunla yapabileceğim en güzel şeyi yaptım: Haddim olmasa da dergiyi Atasoy Müftüoğlu'na takdim ettim...

Allahım, sanırım bu eski şehrin romantizmini keşfetmeye başlıyorum...

Hiç yorum yok: