27 Ağustos 2011 Cumartesi

Eşref Ziya'dan seçmeler

Eşref Ziya, 90'lı yıllarda Müslüman kesim içerisinde en bilinen ve sevilen sanatçılardan biriydi kuşkusuz. Kimine göre güzel ezgilerin sahibi, kimine göre de "yeşil pop"un önderiydi o zamanlarda. 28 Şubat itibariyle her şey gibi bu tür müziğe olan ilginin de değiştiğini söylesek çok şaşırtıcı olmayacaktır.

Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum. Kimi televizyonsuz evlerde radyo açık olurdu günün çoğu saati. Marmara FM'i çok iyi hatırlıyorum mesela. Bilinçli şekilde olmasa da o zamanlar Müslüman radyolarda duyduğum ezgiler, müzikler bugün bile aklımın bir köşesinde yer etmiş, bunu fark ettim...

Şimdi bir güzel heyecanla bu ezgileri/müzikleri burada paylaşma isteği duyuyorum. İlk olarak Eşref Ziya'dan başlamak istiyorum. Diğer isimlerle ilgili de zamanla paylaşımlar yapacağım inşallah.


1 - Kalksam ve Dirilsem (1991, Kalksam ve Dirilsem)
fizy | youtube | dailymotion

2 - Bir Güneş Doğuyor (1992, Bir Güneş Doğuyor I)
fizy | youtube | dailymotion

3 - Söyle İstanbul
(2000, Olmadı Dost)
fizy | youtube | dailymotion

4 - Bir Gün Gelir
(2001, Klasikler I)
fizy | youtube | dailymotion

5 - Saçlarım Kadar
(2003, Klasikler II)
fizy | youtube | dailymotion

6 - Ağlama Karanfil
(2003, Klasikler II)
fizy | youtube | dailymotion

7 - Yollar Senindir
(2003, Klasikler II)
fizy | youtube | dailymotion

İyyâke na'budu ve iyyâke nasta'în

Hakan Albayrak'ın yıllar öncesinde yazdığı bir yazı var. Yani 6 Eylül 2005'te yayınlanmış. Geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan Meleklerle Omuz Omuza adlı kitabında da yer alıyor bu yazı.

Bahsettiği videoyu bilme ihtimaliniz yüksek. Yine de önce yazıyı okuyup sonra videoyu tekrar seyretmekte fayda var...

------

Kâbe İmamları Hatim Seti.
Şeyh Suûd İbrahim eş-Şureym ve Şeyh Abdurrahman es-Sudeys.
Birinci kaset.
İmamlardan biri Fatiha’yı okurken “iyyake na’budu ve iyyake nasta’în”de takılıp kalıyor.
Yutkunuyor, bir daha yutkunuyor, sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor.
“İyyake na’budu ve iyyake nasta’în” deyip geçemiyor bir türlü.
Bir daha deniyor…
Bir daha…
Bir daha…
Tam 10 defa.
Her defasında yutkunuyor, hıçkırıyor, ağlıyor.
Bu, sorumluluk bilinci olsa gerek.
Ve sorumluluğu yerine getirememe endişesi.
“İyyake na’budu ve iyyake nasta’în”; yani “ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım
dileriz”.
Bu büyük bir sözdür.
Kâbe imamı bu büyük sözün altında ezilecek gibi oluyor, fakat 11’inci denemede toparlanarak Fatiha’ya devam edebiliyor.

***

Belki de, Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahîm, Hesap Günü’nün Sahibi olan Allah’tan başka kimseye secde etmek zorunda olmadığını bir kere daha derinden idrak etmenin verdiği sevinçti onu ağlatan.
Belki de putlar arası dengeleri gözetmek zorunda olmadığına, “Allah” deyip geçebileceğine seviniyordu.
Yalancı dünyanın yalancı dengelerini iplemeyebileceğine seviniyordu.
Son sözü nankör insan oğlunun değil Rahmân ve Rahîm Allah’ın söyleyeceğine seviniyordu.
Evet, evet; sanırım sevinçten ağlıyordu.




24 Ağustos 2011 Çarşamba

Estonya'da Ramazan nasıl geçiyor? - Ere Tuunas

Geçtiğimiz günlerde dünyabizim.com için Estonyalı birkaç kardeşimizle Ramazan hakkında konuşmuş, duygularını anlatmalarını rica etmiştim. Dört kardeşimizle yaptığım röportaj şurada yayınlandı: http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=7180

Sonradan konuştuğum bir başka arkadaşımıza da aynı soruları yönelttim, şimdi bu sohbeti de buradan sizlerle paylaşıyorum...

Ramazan tabii ki özeldir. Siz ne hissediyorsunuz Ramazan ayı gelince? Ramazan'da kazanıp sonra devam ettirdiğiniz güzel alışkanlıklar neler?

Ramazanı çok seviyorum, aylar içinde en sevdiğimdir o.Burada, Estonya’da günler gerçekten çok uzun. Ramazan’ın başlarında saat 21:30’da iftar yapıyorduk.

Ramazan’da insan daha da hayırsever oluyor. Oruç sayesinde de yardıma muhtaç insanların halini daha iyi anlıyoruz. Ramazan’da kendime hakim olmayı öğreniyorum bir de.

Ramazan'ın anlamı aslında çoğunlukla oruçtur. Oruç hakkında ne düşünüyorsunuz? Orada şu sıralar uzun süreli oruçlar tutuluyor. Zor olmuyor mu?

Evet, günler uzun ama Estonya’da oruç tutmak şaşırtıcı derecede kolay Allah’a şükür ki. Oruç tutmayı seviyorum, Ramazan’dan sonra da her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmayı düşünüyorum.

Ramazan aynı zamanda Kur’an ayı. Kur’an okumaya ağırlık veriyor musunuz?

Aslında her yıl hatim ederim Kur’an’ı Ramazan’da ama bu yıl işim dolayısıyla buna gereken vakti ayıramıyorum…

Türkiye Ramazan'da bambaşka bir havaya bürünür. Diğer Müslüman ülkeler de böyle tabii ki. Böyle bir yerde bir Ramazan geçirmeyi ister miydiniz, neden?

Önceleri Mısır’da geçiriyordum Ramazan aylarını, Estonya’da geçirdiğim ikinci Ramazan bu. Orada çok daha farklı tabi. Herkes oruç tutuyor ve iftarda tüm aileler aynı sofrada oluyorlar. Camiler, ezanlar… Hepsi Ramazan’ı daha da özel kılıyor orada. Burada yaşadığım şehirde tek bir cami bile yok!

Ramazan vesilesiyle tüm dünyadaki Müslüman kardeşlerimize neler söylemek istersiniz?

Hayırlı Ramazanlar!


19 Ağustos 2011 Cuma

Bazı düşünceler - Pide ve paradokslar




Ramazan pidesini sevmeyen yoktur sanırım. Her sene Ramazanın gelmesiyle birlikte pideye düşüyoruz hep beraber, sonra 11 ay aramıyoruz da. Bu zaten başlı başına ilginç bir durum. Demek ki sadece yiyeceklerin değil, vakitlerin de tatları varmış…

Günde 2 pide yeniliyor bizim evde hemen hemen. Biri iftarda, biri sahurda. Çok güzel pide yapan bir fırın biliyorum. Eskişehir’de ikamet edenler için tarif edeyim, Kurtuluş Mahallesi Kapalı Pazaryeri’nin oralarda bir köşede. Harman Fırın.

Bu yıl bir de pidenin fiyatını 1.50 TL yapmışlar. Yumurtalı da 1.75 ile 2TL arasında. 1 TL’ye de var ama onlar daha küçük. Böyle de bir kazık ama yiyoruz işte, işin ucunda pide olunca paranın lafını yapmıyoruz...

Asıl konumuza gelelim.

Eve aldığım bu iki pideden genelde birisinin 1/3’ü artıyor gün sonunda. Çöpe atmıyoruz tabiî ki, ekmek dolabı mıdır, sepeti midir neyse, orada duruyor. Sonraki vakte kadar.

İftarda elimde iki sıcak pideyle eve geliyorum ama bir bakıyorum ki sıcak pideler değil, önceki akşamdan kalan pide var sofrada. Soruyorum, aldığım cevap şu: “Ne yani, ziyan mı olsun?”. Hayır diyorum. “Ama önce diğerini yiyelim, bu zaten bayat. Şimdi bunu yersek, diğer vakte kadar taze olanı da bayatlayacak. Ve bu bir paradoksa dönüşecek, biz Ramazanın sonuna kadar bayat pide yiyeceğiz.”

Cevap alamıyorum. Ama böyle bir mantık kurdum işte. Bilmiyorum, galiba oruçtan dolayı bu pide mevzusunu çok fazla kafaya taktım. Ama çok güzel oluyor be, keşke her gün bir pide de Somali’ye falan gönderebilsem. Hatta kendi ellerimle götürsem. O zaman daha lezzetli olur be kardeşim…

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Müslüman şahsiyetler Amerika'da!



Zarif Haykırışlar bu ay 14 noktada!

1. yılını dolduran Zarif Haykırışlar etkinliği yeni yüzüyle her ayın 7'sinde düzenlenmeye devam ediyor. Müslüman şahsiyetler okuması olarak devam eden etkinliğin bu ayki en dikkat çekici noktası ise Amerika'nın Houston şehri.

Etkinlik programı şöyle:

Amerika - Houston
Yer: Memorial Park
Saat: 17:00
(İrtibat tel. 281-3230879)

Antep
Yer: Milli Türk Talebe Birliği
Saat: 16:00

Ankara
Yer: Kocatepe Camii avlusu
Saat: 17:00

Bursa
Yer: Irgandı Köprüsü TYB Şubesi
Saat: 17:30

Denizli
Yer: İncilipınar Parkı
Saat: 18.00

Eskişehir
Yer: Kurşunlu Külliyesi
Saat: 18:00

Hatay
Antakya Büyük Park'ta Orta Kahve'nin Karşısındaki Bankar
Saat: 16:00

İstanbul
Yer: Emirgan Korusu (bkz. Nasıl ulaşırım? http://on.fb.me/ojIjrD)
Saat: 17:00

Kocaeli
Yer: Cumhuriyet Parkı
Saat: 16:30

Maraş
Yer: Kıraathane önü
Saat: 19:15

Rize
Yer: Sahil, Lunaparkın batı tarafı
Saat: 13:00

Sakarya
Yer: Kent Park
Saat: 18:00

Samsun
Yer: Sevgi Gölü
Saat: 17:00

Sivas
Yer:Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesi
Saat: 16:00



Etkinliğin ayrıntılarını Facebook'ta

Zarif Haykırışlar - Ağustos 2011 etkinliğinden ve

Zarif Haykırışlar sayfasından takip edebilirsiniz.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ne kültürü ulan!

Bir kez daha Ramazan’a kavuştuk çok şükür. Ama Ramazanla birlikte benzer tartışmalar yine alevlenmeye başladı.

“16 saat oruç tutulur mu?” tartışmalarından kibarca kaçınarak (çünkü bu konuda verilecek bir dolu okkalı cevap var, Rabbim kuluna taşıyabileceğinden fazla yük vermez. Eğer tutamayacak olsak bir şekilde izin olurdu bunun için) diğer bir önemli tartışmaya parmak basmak istiyorum; Ramazan dini bir olay mıdır yoksa kültür müdür?

Bu tartışmanın iki kutbunu yine iki farklı grup insan üzerine ayırmak gerek. Birincisi Ramazanı dini bir olay olarak kabul edenler. Bunlar Ramazan orucunu tutar, muhtemelen teravihe de gider, Ramazanı ibadetle ve kulluk bilinciyle geçirir. İkinci grup ise genellikle din ile pek bağı olmayan, Ramazan kısa günlere denk geldiğinde oruç tutmayı tercih eden, çocuklarının sınav günleri oruç tutmasına şiddetle karşı çıkan insanlar. Bunlar da Ramazanı kültürel bir olay olarak değerlendirirler.

Nasıl yani kültürel? Şöyle. Ramazan direklerarası eğlencesinden ibarettir. İnsanlarla bir araya gelmek için oruç tutulmasa bile iftar sofralarına gidilir. Fakir fukara edebiyatına ilgi artar. İftarda Coca Cola içilir. Yani Ramazan gelmiştir, bellidir ama ibadetsiz bir Ramazandır o…

Tabi sonrasında Ramazan Bayramına ulaşılır. İlk gruptaki, Ramazanı ibadetle geçirenler önce bayram namazını kılar, sonra büyüklerinin elini öper, bayramını tebrik eder. Evde yemekler, tatlılar yapılır, gelen giden eksik olmaz.

Diğer tarafta ise ibadetsiz Ramazan geçirenler. Onlar için bayramın ismi bile ayrıdır; Şeker Bayramı. Bayramın en güzel yanı, tatil olmasıdır. Haftalar öncesinden tatil yerleri araştırılmış, ayarlanmıştır. Üç günlük bayramda bir güzel tatil yapılır ve dinlenilir onlara göre (Tatilin dinlendiriciliği mevzusunu daha sonra değerlendirebilirim ayrıca).

Bütün bunlara bir de medya desteği ekleniyor. Yılın on bir ayı (Belki Ramazan da dahil) gayri İslami ve hatta gayri ahlaki yayın yapan kanallar, Ramazan’ın gelmesiyle birlikte dini içerikli programlar, diziler (bunlar genelde üçüncü sınıf yapımlar oluyor) yayınlamaya başlıyorlar. Alakasız yerlerde ney sesi üzerine bir-iki dua eklenerek Ramazan ritüellerini yerine getirmiş oluyorlar. Reklamların yüzü değişiyor, kiminde iftara yetişmeye çalışan insanları, kiminde sofrada yemek yiyen-sahur yapan geniş aileleri görüyoruz. Bütün yıl (Ramazan da dahil) Müslüman kanı akmasına desteğini esirgemeyen markalar, reklamın şirinleştirici etkisini kullanarak Müslümanların karşısına çıkıyor bir kez daha.

Demek istediğim, bırakın şu Ramazanla alakası olmayan mesaj bombardımanını. Siz değerlerinize pamuk ipliğiyle bağlısınız, aman kopmayın diye bizim bu mübarek günlerimizi kendi mesajlarınızla kirletmeyin!

Muhtemelen birkaç gün içinde bu konu rafa kaldırılıp, bayramın yaklaşmasıyla tekrar alevlenecek. O zaman da diyeceğim ki “Biz sizin Cumhuriyet Bayramı’nıza Şeriat Bayramı diyor muyuz?”