1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ne kültürü ulan!

Bir kez daha Ramazan’a kavuştuk çok şükür. Ama Ramazanla birlikte benzer tartışmalar yine alevlenmeye başladı.

“16 saat oruç tutulur mu?” tartışmalarından kibarca kaçınarak (çünkü bu konuda verilecek bir dolu okkalı cevap var, Rabbim kuluna taşıyabileceğinden fazla yük vermez. Eğer tutamayacak olsak bir şekilde izin olurdu bunun için) diğer bir önemli tartışmaya parmak basmak istiyorum; Ramazan dini bir olay mıdır yoksa kültür müdür?

Bu tartışmanın iki kutbunu yine iki farklı grup insan üzerine ayırmak gerek. Birincisi Ramazanı dini bir olay olarak kabul edenler. Bunlar Ramazan orucunu tutar, muhtemelen teravihe de gider, Ramazanı ibadetle ve kulluk bilinciyle geçirir. İkinci grup ise genellikle din ile pek bağı olmayan, Ramazan kısa günlere denk geldiğinde oruç tutmayı tercih eden, çocuklarının sınav günleri oruç tutmasına şiddetle karşı çıkan insanlar. Bunlar da Ramazanı kültürel bir olay olarak değerlendirirler.

Nasıl yani kültürel? Şöyle. Ramazan direklerarası eğlencesinden ibarettir. İnsanlarla bir araya gelmek için oruç tutulmasa bile iftar sofralarına gidilir. Fakir fukara edebiyatına ilgi artar. İftarda Coca Cola içilir. Yani Ramazan gelmiştir, bellidir ama ibadetsiz bir Ramazandır o…

Tabi sonrasında Ramazan Bayramına ulaşılır. İlk gruptaki, Ramazanı ibadetle geçirenler önce bayram namazını kılar, sonra büyüklerinin elini öper, bayramını tebrik eder. Evde yemekler, tatlılar yapılır, gelen giden eksik olmaz.

Diğer tarafta ise ibadetsiz Ramazan geçirenler. Onlar için bayramın ismi bile ayrıdır; Şeker Bayramı. Bayramın en güzel yanı, tatil olmasıdır. Haftalar öncesinden tatil yerleri araştırılmış, ayarlanmıştır. Üç günlük bayramda bir güzel tatil yapılır ve dinlenilir onlara göre (Tatilin dinlendiriciliği mevzusunu daha sonra değerlendirebilirim ayrıca).

Bütün bunlara bir de medya desteği ekleniyor. Yılın on bir ayı (Belki Ramazan da dahil) gayri İslami ve hatta gayri ahlaki yayın yapan kanallar, Ramazan’ın gelmesiyle birlikte dini içerikli programlar, diziler (bunlar genelde üçüncü sınıf yapımlar oluyor) yayınlamaya başlıyorlar. Alakasız yerlerde ney sesi üzerine bir-iki dua eklenerek Ramazan ritüellerini yerine getirmiş oluyorlar. Reklamların yüzü değişiyor, kiminde iftara yetişmeye çalışan insanları, kiminde sofrada yemek yiyen-sahur yapan geniş aileleri görüyoruz. Bütün yıl (Ramazan da dahil) Müslüman kanı akmasına desteğini esirgemeyen markalar, reklamın şirinleştirici etkisini kullanarak Müslümanların karşısına çıkıyor bir kez daha.

Demek istediğim, bırakın şu Ramazanla alakası olmayan mesaj bombardımanını. Siz değerlerinize pamuk ipliğiyle bağlısınız, aman kopmayın diye bizim bu mübarek günlerimizi kendi mesajlarınızla kirletmeyin!

Muhtemelen birkaç gün içinde bu konu rafa kaldırılıp, bayramın yaklaşmasıyla tekrar alevlenecek. O zaman da diyeceğim ki “Biz sizin Cumhuriyet Bayramı’nıza Şeriat Bayramı diyor muyuz?”

Hiç yorum yok: